|
|
|
Türk Lirası’nı balığa göre endeksleyelim..
Artık lüfer mi olur çinekop mu yoksa fener balığı mı orasını hükümet adamları bilir.. Benimki teklif..
Eskiden parasını altına endeksleyenlerin halini gördük.. Şu sıralarda İstanbul balığı kuyumcunun çeyrek altınından kıymetli.. Bu fırsatı kaçırmayalım..
İstanbul’da yaşıyoruz.. Boğaz’ın iki yakası da İstanbul hesaba göre.. Bir ucundan diğer ucuna iki yüz kilometreyi geçen tuhaf bir yayılma düzenine nasıl “şehir” adını vermişsek?
Hesapta balıkla yatıp balıkla kalkmamız gereken bir coğrafya parçasındayız ve İstanbul’da balık yok..
İki haftadır şehrin yeni baştan keşfine çıktım.. İlla ki ucuz balık bulacağım.. Balığı markette aradın mı yandın..
Migros, Tansaş, Makro.. Mal sahipleri aynı.. Balığa tek barkot kesiliyor.. Çinekop Tansaş’ta kırk dört liraysa, Ümraniye’deki Migros’ta da kırk dört lira..
Semt balıkçılarına hiç güvenme..
Şu sıralarda onlar kuyumcularla rekabet ediyorlar.. Kuyumcu çeyrek altını doksan küsur liraya satıyor..
Çeyrek altın bozdurup da Makro’nun balıkçısına girdin mi iki kilo balığı ya alırsın ya alamazsın..
***
Fener balığının kilosu otuz lira ancak üç kiloluk balığı tartıp, ayıklattın mı geriye kalan bir kilo iki yüz gram saf etin değerine paha biçilmiyor..
Başıma geldi, oradan biliyorum..
Yanaştım market balıkçısının tezgâhına.. Bre namertler.. Bu nasıl fiyat koymadır? Kırk liradan aşağı tek bir balık var, o da bizim hamsi..
Ayıklanmış, temizlenmiş, paketlenmiş, dokuz lira..
Yanında da şekli bozuk bir fener balığı yatıyor.. Etiketinde yirmi dokuz lira yazan..
Fener balığı denizin altı yüz metre derinliğinden çıkan, çirkin mi çirkin bir balık.. Kahverengi derisi, koca kafası, köpekbalığı çenesi ile canavar gibi..
Lakin etini ayırıp da kuşbaşı doğradın mı harika kavurması olur..
AYIKLAYAYIM MI?
Balıkçı oğlan benim tezgâh üzerinde göz seyirtmemden, kaşındığımı anladı.. Feneri işaret ederek “Ayıklayayım mı abi?” diye sordu..
“Pahalı..” diyecektim, vazgeçtim..
Çünkü süpermarketler içinde Makro’nun yeri başkadır.. Müşteri profili ve itibar olarak; giyim kuşam mağazaları içinde Vakko’ya, Beymen’e denk gelir..
Müşterisi bunun farkında olduğundan Makro’dan alışveriş ederken reyonlar arasında hava basarak dolaşır..
Kasayı geçip de elinde özel tasarlanmış şık torbalarla kalabalığın arasına girdiğinde “Ben sizler gibi semt pazarından, bilmem nereden alışveriş etmiyorum.. Çünkü tuzum kuru..” mesajı verir..
Sıradan marketlerin poşetleri ise konuşulmaya bile değmez.. Seni adeta damgalar.. Elinde o poşetleri gören “taksitle yaşadığını” o saniye anlar..
Tasarımları da çirkindir.. Fazladan, market menajerleri “naylonundan tasarruf yapacağım da patronun gözüne gireceğim..” gayretinde olduklarından ha babam torbaların gramajını eksiltirler..
İki kiloluk zeytinyağı şişesini patlatmadan eve götürmek için iki torbayı üst üste takarsın..
Neyse, dram yapmayalım..
“Ayıklayayım mı abi?” teklifine sağdan soldan duyan olur da “Bu taksitçi Makro müşterisinin arasına nerden karışmış?” demesinler diye itiraz edemedim..
Diretip sadece hamside karar kılsam, karizma beter çizilecek.. “Ayıkla..” dedim.. Kafamda da hesap yapıyorum.. “Acaba kırk beş lira tutar mı?” hesabı..
***
Reyonlar arasında üç tur attık..
Fiyatları tutan yok.. İki sene evvel üç liradan satılan poşet çay dokuz liraya dayanmış.. Bu bilgi, enflasyonu yüzde dokuz hesap eden hükümet adamlarına hediyem olsun..
Yumurtanın tanesi bile altmış kuruş..
Hükümet adamlarının danışmanlarından başka dünyada oturarak başarı kazanan tek canlı türü tavuktur..
Onun başarısını da onluk paketlerde topladın mı market sahibine altı, yedi lira getiriyor..
Reyonları didikledim.. Fiyatlara bakıp son iki yıl içinde yüzde iki yüzlük, yüzde üç yüzlük zamları nasıl yaptılar da “yüzde dokuzluk yıllık enflasyon oranına” sığdırdılar diye düşüne düşüne balık tezgâhının önüne geldim..
Benim paketler hazır..
NEFSİM KURUSUN..
Balıkçı alıştıra alıştıra yapıyor teslimatı..
Önce kilosu dokuz liralık hamsinin paketini verdi elime.. Sonra fener balığının.. Etikete bakmamla yamulmam bir oldu..
“Fener balığı.. Üç kilo.. Doksan lira..”
Ohaaa! Sanki fener balığı almadık da Fener’in forvetinden adam aldık..
Can havliyle “Fenerden ne kadar et çıktı?” diye sormuşum.. El cevap: Bir kilo, yüz gram..
Balıkçı oğlan bunu söylerken de sırıtıyor.. Kafasının içinden geçeni biliyorum.. “Sen şimdi bunu yemezsin, ipe dizer boynuna kolye diye takarsın..” diye kendi kendini neşelendirmekte..
Eve bir geldim ki çocuklar halimden korktu..
Sanki Makro’nun içinde vurmuşlar beni, al kanlar içine koymuşlar beni..
Yeğenim Beran doksan liralık balığı görünce zevklendi.. “Şimdi yapalım mı?” dedi..
“Dipfrize at..” cevabını verdim.. Doksan liralık balığı oturup yiyeni Allah affetmez.. Beklesin dipfrizde.. Bir gün evimize Obama misafir gelirse çıkarıp pişiririz..
Namımız Amerika’da bile yürür..
Kafam üç gün kendi sazanlığıma takıldı.. Nereye baksam fener balığının açık ağzını görüyorum, dötümü dişleyecekmiş gibi geliyor..
Böyle konuşuyorum ama bendeki sazanlık geni gidici değil.. Bir hafta geçmedi, Beşiktaş balık pazarından üç palamutu kırk liraya aldım..
***
Sebep.. Aynı kompleks.. Balıkçı oğlanın “Abi senin için temizleyeyim mi?” diye sorması.. “Gel beni temizle..” deyip tersleyemediğimiz için bunlar başıma geliyor..
Eskiden Mudo arada bir balık yollardı.. Bu sene ondan da tık yok..
Gözüm Bebek’e bağlı teknesinde.. Bir denize açılsın ve bana hakkım olan balık teslimatını yapmasın.. O saniye telefon açıp “Kaçak avlanma..” ihbarımı yapacağım..
Kimse kusura bakmasın.. Doksan liralık balık bende kimya neyim bırakmadı..
Selahattin Duman - 09-04-2010
|
|
|
|
|
|
|
http://www.jetonorg.tr.gg/
http://www.filateliucak.tr.gg/ |
|
|
|
|
|
|
|