|
|
|
Zulu’su uzun, dik duruşlu.. Koza’sı kısa, boş bakışlı.. Sadece Güney Afrika’nın değil, bütün kıtanın babası kabul edilen uzun boylu Mandela Zulu boyundan.. Şimdiki cumhurbaşkanı kısa boylu, soyunun tersine cin bakışlı Zuma ise Koza boyundan.. Daha onlarca klan, boy, kabile var burada.. Ortak yanları ten renkleri.. Afrika’nın güneyine giden beyaz turistleri ille de bir Zulu köyüne götürürler.. Tepesi sazdan kulübelerden oluşan köyde geleneksel kıyafetleri ile Zulu halkından insanları görürler.. Boyları iki metreye yaklaşan Zulu savaşçıları; altlarında bir peştamal, ellerinde bir mızrak, üstleri ve ayakları çıplak zıplayıp dururlar.. Tabii müzik eşliğinde.. Onların bu ritmik zıplamaları çoğu elli yaşın üzerinde olan Avrupalı kadın turistleri çok heyecanlandırır.. Sağlıklı, sırım gibi yarı çıplak erkeklerin bu görüntüleri sadece ellerindeki kameralarla görüntülenmez.. Beyinlerindeki “memory lobunda” ebediyen durmak ve fantezi kurduklarında kullanılmak üzere kodlanır.. *** Şairin Taranta Babu’ya Mektuplar kitabında “Senin o incir memeli..” sözcükleri ile bir Afrika kızını tarif ediyor ya! İşte o “incir memeli” tarifi bu temsili köylerde görülen Zulu kadınlarının tarifine denk gelir.. Onlar da zıplayan erkeklere şarkıları ile el çırpmaları ile katılırken, beyaz erkeklerin anılarında saklanmak üzere kodlanırlar.. Bu “ırk ayırımı” döneminden kalma görüntüler birer birer silinmiş.. Artık Mandela mı istemedi de yasakladı yoksa kabilelerin aklı kendiliğinden mi başlarına geldi orasını bilemem.. Bildiğim, bize bir tek bile “incir memeli” Zulu kadını göstermedikleri.. GELENEKSEL Mİ? Etnik gösteri hiç mi görmedik? Gördük.. Hollywood filmlerinin yarı çıplak Afrikalı kadınları gitmiş; bu gösterilerde üzerleri resimli, grafikli tişörtler giyen yeni Afrikalı kadın dansçılar gelmişti.. Ayaklarında ise Amerika’da üretilmiş marka ayakkabıların birinden mutlaka vardı.. Geleneksel çıplaklık geride kalınca “fukaralık” gün gibi ortaya çıkmış.. Kırk yedi milyonluk ülkedeki zenginliklerin yüzde doksanı, nüfusun yüzde onunu ancak dolduran beyazların elinde.. Eğitim ve tecrübe isteyen işlerin çoğu beyazlarda.. Beyazların sessiz bir üstünlüğü var.. Siyah iktidarı içlerine sindirmiş görünüyorlar.. Basit bir örnek.. Final maçındaki yerimiz sahaya çok yakındı.. Oyun içinde tuvalete gitmek için yerimden kalkıp, tribünün üst tarafına doğru tırmandım.. Tuvalet çıkışı baktım ki saha buradan harika görünüyor.. Devre bitene kadar buradan seyredeyim, dedim.. Üzerinde üniforma olan bir siyah geldi ve ayakta durmanın yasak olduğunu, yerime geçmem gerektiğini söyledi.. Hollywood filmleri izleye izleye “Beyaz Power İmanı..” demek ki genlerimize işlenmiş.. Görevliye “Bir siyah bana nerede duracağımı söyleyemez..” mealinde bakıp cevap vermedim.. Biraz sonra başka bir siyah görevli geldi, aynı şeyleri tekrarladı.. Ona da aynı bakışla karşılık verdim.. Ondan sonra gelen siyah görevliye de.. Hem maçı seyrediyor bir yandan da yan gözle siyahi görevlilerin ne yapacaklarını kolluyorum.. Gittiler, kendileri gibi sıradan bir görevli olan başka bir beyaza beni gösterdiler.. “Biz bu beyazın hakkından gelemiyoruz, iş sana düştü..” dercesine.. Beyaz görevli geldi.. Kibarca yerime geçmemi rica etti.. İstanbul ahalisindeniz, sırtlanız.. Bizde kurnazlık çok, yalanın kemiği yok.. O an aklıma gelen ilk yalanı kulağına fısıldadım.. “Prostat sorunum var.. Yerim çok aşağıda, tuvalet de burada..” Beyaz görevli “Tamam..” diye başını salladı.. “Burada kalabilirsiniz..” Kıssadan hisse: Sessiz otorite hâlâ beyazlarda.. *** Sonra ne mi oldu? Kendi yalanımdan utanıp, gönül rızasıyla yerime gittim.. Burada tersine bir çelişki var.. Fukaralık neş’eli olmayı, güler yüzlü olmayı, tebessüm dağıtmayı engellemiyor.. Herkes güler yüzlü, herkes bir başkasına, özellikle de yabancılara selam vermek için yarışıyor.. Bu şampiyonadan kalma, hiç aklımdan çıkmayacak bir görüntü daha ver.. Otobüsle Johannesburg’a giderken, sağlayıp geçtiğimiz (Burada trafik sağdan) bir kamyonetin arkasında oturan genç kızlar.. Yoksulluktan kırılacak halde oldukları kılıklarından belliydi.. Bize öyle bir neş’e ile el sallıyorlardı ki konforumuzdan utandık.. GÜLMEK SUÇ O kızların neş’eli selamlarına el sallayarak karşılık verirken, bizimkiler aklıma geldi.. Şımartılmaya, pohpohlanmaya alıştırılmış; dediğim dedik, orta sınıf kızları.. Afrikalı o fukara kızlar namına nedendir bilmem, içim ezildi.. Bir enstantane de İstanbul’a dönüşten.. Yeşilköy’e indik.. Uçaktan çıkıp körüğe yürüdük.. Sekiz dokuz üniformalı görevli.. Birkaç da sivil.. Suratlar bir karış.. Uçaktan inenlere “Ne diye sabahın köründe çıkıp geldiniz Allahın belaları..” der gibi bakıyorlar.. Tebessümün kırıntısı yok.. Selam mı? Akıllarına bile gelmiyor.. Ellerinde telsizlerle kaskatı dizilip “otorite heykellerinden” oluşan bir galeri yaratmışlar.. “Sakın sırıtmayın, bu telsizleri bir yerlerinize tıkarız..” havası daha ilk adımda suratımıza çarptı.. Başlarımız eğik, kullara özgü bir sessiz bir itaat haliyle önlerinden geçtik.. *** Aklıma Johannesburg’ta, uçağa giriş hallerimiz geldi.. Aynı sivil ve üniformalı görevliler orada da vardı.. Elinde zembili ile gelen her yolcuya, her biri selam veriyordu.. Gülümsemesini esirgemeden.. Bizdeki bu gerginlik, bu somurtkanlık nedir bilemiyorum.. Bu “Seyrek bıyıklı asabi şahsiyete..” has bir şey değil, hepimiz aynı haldeyiz.. Üstelik kendimizi “çok hoşgörülü” diye tarif edip, itiraz edildiğinde öfke krizine kapılıyoruz.. Bu suratımızla, hoş görüsüzlüğümüz ile dünya şampiyonalarından, olimpiyatlara kadar; aklına ne gelirse her şeye talibiz.. Bu nasıl bir sosyal şizofrenidir rabbim? |
|
|
|
|
|
|
http://www.jetonorg.tr.gg/
http://www.filateliucak.tr.gg/ |
|
|
|
|
|
|
|